Tuesday, August 17, 2010


Sıkıntı insana inanılmaz şeyler yaptırabilir.



Monday, August 16, 2010


Ben bazen böyle şeyler yazarım

Yatağımı toplamayı sevmem ben, sarılma kokusu kalsın oralarda bir yerlerde isterim. Bulaşık da yıkamam sonra, hem en sevdiğim kir dudak izidir. Cevapsız aramalar umutlandırır, meşgul tonu kıskandırır da beni "aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor" sinyali en çok parçalar içimi. Ulaşılmaz olmasın isterim kimseler, boyum kısa benim eğilip kucaklanayım isterim. Sigara içmiyor olsam günlerce evden çıkmam, hep bize gel isterim ama esasında misafirlikten de hoşlanmam. Sinirlenince ütü yapar, üzülünce yemek yaparım ama yemem. Ağlarken yüzümü yıkamaktan, korkunca su içmekten hoşlanmam. Ne kadar duygu varsa içimde dibine kadar içimi delene kadar yaşamak isterim. Sabahları küstah olduğum kadar çirkin de olurum ve sesim kısıktır hep. Hasta olduğumda gece viski-bal-karabiber, sabah muzlu ballı süt içerim. Sütün kaymağı damağıma yapışırsa üzülürüm, yapışan herşeyden bırakamadıklarımızdan bırakmayanlardan nefret ederim. Ben isterim ki yanmaz yapışmaz teflon tava olayım. İnsanlar metal kaşıklarla değerler ama tenime genelde. Çizildikçe ta içlerine zarar veririm ben de ; haberleri olmadan zehirlenirler. Geceleri hala yalnız uyuyamam ve kimseyle yüz yüze yatamam, nefesini hissetmeyim isterim; ama çok seversem gece uyanıp nefes alıyor mu diye kontrol ederim. Örgü örmeyi bilmem ama zihnimde çok güzel balık ağları örer bir bir toplarım hayallerimi içine. Onların daha haberi yok ama Öykü adında bir kızım, Kayra adında bir oğlum ve yanına yaklaşmaya korktuğum yavru bir köpeğim var. İnsanların yanına yaklaşmaya korkmam ama evime almam, köpeklerdeyse tam tersi. Kışın çok hasta olur, hasta olunca ayaklarımı avcunun içinde ısıtsın sevdiklerim isterim. Küçükken kocam sandığım ayı ahmet adında bir oyuncağım vardı ve erkekler konusundaki zevkim hala da çok değişmedi diye düşünürüm bazen. Çok sevdiklerimi anne gibi koklaya koklaya öperim ve saçlarımın okşanmasından hoşlanmam. Kadınların intiharı seçenlerini erkeklerin haksız yere hapis yatmış olanlarını sevgilinin taze terkedilmiş olanını ve çocukların kimsesiz olanlarını severim. Kimseye acımam ben ama acıları olan insanları kayırır bazen göğsümün arasında uyuturum. Bilekten dirseğe doğru uzanan bir damar, çocukluktan kalma bir yara izi ve yataktan yeni kalkmış gibi görünen saçlar kadar güzel birşey olamaz bence bir erkekte. Kolay kanarım ama kimseyi kandırmam, kandıkça kanamam artar ve o günlerde çocuk kitapları okurum. Sevgilim gecenin bir yarısı evimi bassa ses çıkarmam yastığımın yarısını, bedenimin hepsini kalbimin olandan da çoğunu veririm ona; ama sabah erkenden kahvaltıya gelene surat asarım. Evde yemekleri hep ben yaparım ve kahvenin köpüğünü istisnasız tuttururum; gel gör ki ayakkabılarımı hala bağlayamam ben ve meyvemi biri soymadan yiyemem. Gazete ve dergileri en arka sayfadan okumaya başlamak, kalbimin üstüne yatamamak, evde çarptığım nesnelerden özür dilemek ve yemeğin yanık kısmını sevmek gibi garip huylarım vardır.


Ama en garibi de ne biliyor musun?
Bencilce, etlerini koparmak istercesine, küçük kız çocuklarıyla papatya falı bakacak kadar, kocaman sevdiğime ikna edebilirim ben kendimi.İstersem eğer.

Seninle bi ilgisi yok yani.

Sunday, August 15, 2010

Ben var ya.

Yaşım: 22;

sen gittin ilk hanenin 1i de eksildi o yüzden saçlarımı topla istiyorum mesela, içtiğim suyu ılıştır, duşa sen sok istiyorum beni.

En sevdiğim koku: Şeftalili nestea içmiş dudak kokusu.

En güzel yerim: ellerim; gözlerin orada kaldı biliyorum.

En büyük korkum:telefonumun şarjının bitmesi, başımın altına koyuyorum ya hani, o bana radyasyon saçarken ben ona masallar anlatıyorum.

En kötü huyum: dağınıklığım. çarşafları hala değiştirmedim.

En özlediğim şey:

SEVİŞMEK

valla bak, şöyle doya doya, koklaya koklaya.





Başını alıp gittin ya, başın kopsun dilerim!

1 aydır hayvan gibi içiyorum, son 1 haftadır daha çok ama. "Son bi sarılamadım" diye içiyorum, sonra "son bi gelmedi" diye sinirleniyorum, elim telefona gidiyor da tuşlara değmiyor bu defa. Saçma bir küpeye binlerce anlam yükleyebiliyorum ben mesela. Bu kız ne küçük şeylerden mutsuz oluyor demesin istiyorum, beline sardığı havlu hala salonda aldığı su şişesi soğumasın diye ona sarıyorum.

Bir kaç gündür herşeye üşeniyorum. Yabancı olmayacağı nadir kavramlardan bu biliyorum. Beynimden ışık hızında kelimeler geçiyor ama bir türlü gittiği yere ulaşmıyor, arabeskin dibine vuruyorum, çokca şarkı tutuyorum yıldızlardan bir dileklik daha hak haktan onun için bir dilek istiyorum.

Yarım kalır her işim benim zaten, bak mesela o yaptığım kurabiyeler yarım kaldı, sonra ilaçlarım gereksiz diye yarım kaldı. Sevişmeler bana kalsa hep yarımdır zaten ya, o son sarılma yarım kaldı.

"Çok sevme" diyorsun ya ve ben onaylıyorum seni başımla, başım göğsünde, aynen annemin gece çıkarken "Çok içme" dediğindeki gibi onaylıyorum aslında. Uslu bi kız olamadım ki ben, tutamam sözümü, sana da bir söz veremem sen de vermedin hiç hem değil mi? Beklemek istiyorum ama durup dinlenmek istiyorum ben birazcık sende.

Dünya başımla aynı hızda dönüyor bazen ve de bugünlerde, her bir gezegene tek bir harf sana sayfalar bırakıyorum geçerken, rüyamda olduğun yere geçerken uğruyorum ama rüya dediğime aldanma aslında çok az uyuyorum.

Sabahları ayılmak için içtiğim soda-limon-tuzun yerine koyuyorum seni, saatler ilerledikçe tekila sarhoşluğu kapsıyor ama bünyemi, kimseye tam olarak anlatamadığım istediğimce soramadığım için cesaretsizliğime, seni özleyecek ve bekleyecek gücü buldurduğu için cesaretime, özlettiğin için sana küfrediyorum. Çokça küfrediyor kendi kendime sevgi gösteriyorum. Sana gösteremediğim tüm sevgiyi kendime gösteriyor en taşaklı küfürleri kendime ediyorum.

Sonra kendime bunu yapmaktan hunharca bir zevk aldığım için kendime benden aslında bunu istemediğin için sana kinleniyorum. Darılma; ama sana kinim var elbet senden başka kimim var? diye diye beynimi yiyorum.

Hah bir de ben artık her telefonu bir umut o sadece senin bildiğin tonlamayla "alo?!" diye açıyorum.