Tuesday, October 20, 2009

there comes an autumn after every summer! (so lets be friends with benefits...nothing more...nothing less...)

"Kazağını beğendim" dedi adam. "Efendim?" "Kazağın, güzelmiş...Elbise üstüne kazak giyeni ilk defa görüyorum gerçi."

"Ben giyerim. Uymayan şeyleri, olmayan şeyleri oldurmayı ya da en azından oldurduğumu düşünmeyi. Filmdeki gibi yani. Kazak anneannemin, çok eski...Eski şeyleri de severim."

Hayatımda ilk defa bir insanın kendini tamamen kabullendiği ve benimsediği an yapması gerektiğini düşündüğüm şeyi yapıyordum. Tek başıma bir filme gelmiştim. Aşk meşk saçmalıklarına inanmamamı yalnızca güzel tesadüflerden zevk almamı ve bu yüzden insanlarca uzaylı gibi algılanmamamı sağlayacaktı, ki yağmurlu, üstelik henüz kalın hiçbir kıyafetimin olmadığı ve yalnızca iğrenç bir baş ağrısına sahip oldum o günden daha iyisi seçilemezdi.

Normalde yabancılarla konuşmak huyum değildir. En azından o "biliyorum" anı gelmediyse.

Tom öyle demişti "birisiyle bir şeyler yaşayacağını görüp inceleyerek anlamazsın, o anı bilirsin." ya da benim söylemiş olmasını istediğim versiyonu buydu. Summer'a göre ise bir sabah uyanıyorsun ve biliyorsun, hayatın yalnızca bir dizi tesadüften ibaret olduğunu, kader, kısmet, sonsuz aşk diye bir şey olmadığını...Fırsatları değerlendirmekte olduğunu herşeyin sırrının.

İzlediğim bir aşk hikayesi değildi, klasik bir mutlu sonu yoktu, zaten konuştuğum adam konuşuyor olmayı istediğim adam değildi. Ama adımımı attığım o anda dışarıya, yağmurun ortasına suratımda aptal bir gülümseme vardı. Her geçen gün doğruluğundan biraz daha emin olduğum tezlerim biraz daha doğrulanmıştı sonunda.

Hayat Summer ve Tom'un hikayesi gibi olamaz mıydı sanki hep? Etiketler, isimler vermeden, "seni seviyorum"lar, aşk sözcükleri sarfetmeden...Yalnızca mutlu olarak, kendin olduğun için birşeyler açıklamak zorunda hissetmeyerek, canın istediğinde PENİS! diye bağırıp, canın istediğinde evcilik oynayarak geçemez miydi hayat? 282 gün de olsa bir adamla bir kızın tanışma hikayesi yalnızca mutluluk anlarına bağlı olup Sid ve Nancy'ye dönüşmeden bitirilemez miydi? Yani "sonsuza kadar süren bir ilişki --ki iş bu ilişki bağlılık, sadakat, etrafa duyurmak, isimler takmak ve hatta yalnızca birbirine ait olmayı gerektirmez-- mümkün müydü?"

Etraftaki sinyalleri, içimizdeki sesi ve en önemlisi hergün belki de yüzlercesini yaşadığımız tesadüfleri biraz dikkatle izlersek her yaz (Summer)dan sonra bir gün hem de en umutsuz olduğumuzda, hem de onu henüz unutamadığımız o anlardan birinde sonbahar (Autumn)la karşılaşmak mümkündür belki, yukarıdakiler değilse de. Herşeyi akışına bırakıp oyunlar olmadan, taktikler olmadan, hırslar olmadan, statü endişesi olmadan yaşanan bir dünyaydı Tom'la Summer'ın ki.

Evet bu bir aşk hikayesi değildi,
Ama kesinlikle aşkla ilgiliydi.
ost from the life of a regular girl-- 15.10.2009

Bu hayata bir playlist lazım...Lead Actress bendeniz zaten, diğerleri gelip geçici. Bak sana bir doğru göstereyim hiç kimse kalıcı değil şu dünyada. Sonra hiç kimse ne tamamen iyi ne tamamen kötü. Bir parça kötülük gördüysen içimde bir parçasından ibarettir bu kızın olsa olsa...Umurumda değil evet çoğu şey, buna ister bencillik de ister şımarıklık. Hadi yüzleşelim artık şu dünyada kendimiz kadar sevmek, kendimiz kadar sakınmak durumunda olduğumuz bir başka varlık yok.

O yüzden benim şu an önemsediğim tek şey benim ne yaptığım, benim ne istediğim, benim ne hisettiğim. Gör bak dene, yap sen de aynısını, iyi geliyor...Yaptılar bana daha önce "adiler" dedim, nefret ettim, "neden" dedim sorguladım. Gereksiz...Hem kendini sevmeyen birini sevemezsin. Sevilesi olmak, sevebilmek, yeniden nefes alabilmek için ilk önce kendini seveceksin dibine kadar, etlerini acıta acıta...Aşkın mastürbasyonu bu da işte, kendini sevdikçe genişleyecek yüreğin, öyle öyle artacak sevebilme kapasiten.

Suçluluk yok.

Bu kızın hayatında pişmanlıklar, keşkeler, amalar hiç biri yok. Güzel günler gelecek. Biliyorum tenimin altında mavi bir peri kuşu var onu her gün itinayla kalbimin sütüyle besliyor, büyütüyorum.

Bu şarkı da ona gelsin:

I wish I was mad
Fucked up and done
I wish I was bad
And completely wrong

I wish I was made
Rebuilt-up and fake
I wish I could lie
And never could fail

And live some beautiful days
In a magical place
Beautiful loves
Perfect and straight
Beautiful days
In a magical place
A new dream is born
The new freaks have come

I wish I was fast
And crazy as a dog
I wish I could last
As long as the gods

I wish I could be
Perfectly free
Wish I was a creep
Wish I made you bleed

And live some beautiful days
In a magical place
Beautiful loves
Perfect and straight
Beautiful days
In a magical place
A new dream is born
The new freaks have come
Beautiful days
In a magical place
Beautiful loves
Perfect and straight
Those dancing days are (sooo not gone!!) --- 12.10.2009

*uzun zaman sonra ilk post. bak ne güzel oldu herşey dengeye düzene oturdu. ne kadar özlemiş bu kız kendisi olmayı!
*içimde iyi bir yerlere yönlendirmeye çalıştığım bu enerjiyi cümle kurarken yapamıyorum ne yazık ki nokta nokta noktaaa sonuzluğa giden bir güzel haftasonu anlatacağım bakın size.

*kendim olmak dedim ya, şu son haftasonu tam zeyneplikti işte.

*eski dostlarla olup onları yeniden keşfetme zamanıydı, kırılmasınlar üzülmesinler diye içinden dua etme zamanıydı.

*sonra yeni insanlar tanıma öyle spontane öyle fesatlıktan uzak öyle güven dolu ve hatta deli cesaretiyle dolu "bu benim ulan!" deme zamanıydı.

*hayat bu çünkü güvensiz, bir kısa film tadında tedirgin geçmiyor. uzun metrajlı bu kızın filmi. bol karakterli!

*ışık geldi ya yeniden, gözümün feri oturdu iyice ya hani içime ondan bu düzgün cümle kuramayışım yoksa siz bilirsiniz beni, iyi bilirsiniz siz beni.

*bir dost dedi ki mesela bugün "öyle kasmayacaksın, o ne düşündü bu ne dedi ne yapsam ne etsem" tam da ellerim soğumuştu üstelik.

*sonra insan haftaiçi düzenli hayat insanı olunca haftasonu sapıtmalarının da anlamı oluyormuş mesela.

*fütursuzca önüne gelen arabaya atlamak, tanımadığın kızlara sarılıp "aa görüşürüüüzz" demek, arkadaşların evine çat kapı gece 4lerde gidip o kafayla koca cezvelerde kahve yapmalk lazımmış bazen.

*bazen de "kendi başıma filme gideceğim" demekmiş, "arayacak mısın" beni demeni beklerken tam adamın teki mesela.

*sonra şehirdışına çıkmak lazımmış,yollardan kaçmaktansa yolları kucaklamak gerekiyormuş bu bünyeye biraz.

*bütün okulu sırf birilerinin hayatına biraz olsun dokunmak ve "teşekkürler"i duymak için (yok yok aslaaaa 5 puan bonus geçtiği için değil kafamdan!) turlayıp fotokopi çektirmeye kasarak sigara molalarını kısaltmakta iyiymiş,

*tanımadığın yeni tanıştığın insanların en sevdiği yemeği, en son okuduğu kitabı öğrenmek de...

*BUT I WISH FOR SOMETHING MORE derken o dilekleri sadece kendinden dilemek karşıdakilerden çok beklemeden kendini kendi hamurundan yoğurmayı öğrenmek gerekliymiş.

*500 days of summer'mış, amy mcdonaldsmış, regina spektormış...

*Mekanlardan sanki farketmiyorlarmış gibi promosyon şal çalmakmış, sabahın köründe uyanıp güne birayla devam edip ama sarhoşluktan ağlamak yerine "KURABİYEEEE FENEEERRR" diye bağırmakmış.

*Bu sonbahar hüzün yokmuş, aşk belki kapının hemen dışında belki de çoookk uzaklardaymış ama onun peşinden koşup kendini kaybetmek de yokmuş.

nazar değmesinmiş, bu kız bu aralar iyiymiş.

çoooookkkkk iyiymiş!