there comes an autumn after every summer! (so lets be friends with benefits...nothing more...nothing less...)
"Kazağını beğendim" dedi adam. "Efendim?" "Kazağın, güzelmiş...Elbise üstüne kazak giyeni ilk defa görüyorum gerçi."
"Ben giyerim. Uymayan şeyleri, olmayan şeyleri oldurmayı ya da en azından oldurduğumu düşünmeyi. Filmdeki gibi yani. Kazak anneannemin, çok eski...Eski şeyleri de severim."
Hayatımda ilk defa bir insanın kendini tamamen kabullendiği ve benimsediği an yapması gerektiğini düşündüğüm şeyi yapıyordum. Tek başıma bir filme gelmiştim. Aşk meşk saçmalıklarına inanmamamı yalnızca güzel tesadüflerden zevk almamı ve bu yüzden insanlarca uzaylı gibi algılanmamamı sağlayacaktı, ki yağmurlu, üstelik henüz kalın hiçbir kıyafetimin olmadığı ve yalnızca iğrenç bir baş ağrısına sahip oldum o günden daha iyisi seçilemezdi.
Normalde yabancılarla konuşmak huyum değildir. En azından o "biliyorum" anı gelmediyse.
Tom öyle demişti "birisiyle bir şeyler yaşayacağını görüp inceleyerek anlamazsın, o anı bilirsin." ya da benim söylemiş olmasını istediğim versiyonu buydu. Summer'a göre ise bir sabah uyanıyorsun ve biliyorsun, hayatın yalnızca bir dizi tesadüften ibaret olduğunu, kader, kısmet, sonsuz aşk diye bir şey olmadığını...Fırsatları değerlendirmekte olduğunu herşeyin sırrının.
İzlediğim bir aşk hikayesi değildi, klasik bir mutlu sonu yoktu, zaten konuştuğum adam konuşuyor olmayı istediğim adam değildi. Ama adımımı attığım o anda dışarıya, yağmurun ortasına suratımda aptal bir gülümseme vardı. Her geçen gün doğruluğundan biraz daha emin olduğum tezlerim biraz daha doğrulanmıştı sonunda.
Hayat Summer ve Tom'un hikayesi gibi olamaz mıydı sanki hep? Etiketler, isimler vermeden, "seni seviyorum"lar, aşk sözcükleri sarfetmeden...Yalnızca mutlu olarak, kendin olduğun için birşeyler açıklamak zorunda hissetmeyerek, canın istediğinde PENİS! diye bağırıp, canın istediğinde evcilik oynayarak geçemez miydi hayat? 282 gün de olsa bir adamla bir kızın tanışma hikayesi yalnızca mutluluk anlarına bağlı olup Sid ve Nancy'ye dönüşmeden bitirilemez miydi? Yani "sonsuza kadar süren bir ilişki --ki iş bu ilişki bağlılık, sadakat, etrafa duyurmak, isimler takmak ve hatta yalnızca birbirine ait olmayı gerektirmez-- mümkün müydü?"
Etraftaki sinyalleri, içimizdeki sesi ve en önemlisi hergün belki de yüzlercesini yaşadığımız tesadüfleri biraz dikkatle izlersek her yaz (Summer)dan sonra bir gün hem de en umutsuz olduğumuzda, hem de onu henüz unutamadığımız o anlardan birinde sonbahar (Autumn)la karşılaşmak mümkündür belki, yukarıdakiler değilse de. Herşeyi akışına bırakıp oyunlar olmadan, taktikler olmadan, hırslar olmadan, statü endişesi olmadan yaşanan bir dünyaydı Tom'la Summer'ın ki.
Evet bu bir aşk hikayesi değildi,
Ama kesinlikle aşkla ilgiliydi.
No comments:
Post a Comment
konuşun bakalım: