İnsanları seviyorum, erkekleri değil.
Erkekleri sevmiyorum ben, bunu ciddi ciddi oturdum düşündüm. Hayatıma giren hiçbir erkek tam olarak okuyamamışsa içimi, içime gerçek anlamda girememişse, üstelik gözümü açtığımda erkek dediğim ilk insan bile hani kendi kişisel adem'im bile yapamamışsa bunu, sorun bende değil demektir. Ben İsa olsunlar istiyordum oysa, kimi sevsem gerçekten içimden "farkında değil misin?belki de benim kurtarıcımsın" diyorum. Kurtarmıyorlar. Sevmiyorum ama bir şeyi de inkar edemiyorum; büyük şehrin 12 cm topuklularla sendelemeden kendi ayakları üzerinde durmayı bir kişisel zafer olarak kabul eden kadınlarından olsak da herbirimiz tanıştığımız her erkekte o İsa'yı arıyoruz. Erkek nankörse, içgörüsüzse kadın da zayıf o yüzden. Düşündüm de, belki de kadınları da sevmemeliyim.
Kalabalıkta tanıdık bir erkek yüzü, yalnızken başımızı sokacak bir kol; sarıp sarmalanmak istiyoruz yani en nihayetinde. Ve sevişiyorsak eğer tamamen ait olmak istediğimizden; hepimiz Kezban'ız yani bir yerde. Erkekler anlamıyorlar, "artık büyüdün" diyorlar, bir kadının hiçbir zaman büyümediğini, bunu istese de yapamadığını göremiyorlar. Üstelik bunu biz kendimize yapıyoruz, muhtaç olduğumuzu kendimize bile itiraf edemediğimizden, erkekleri de inandırıyoruz başımıza buyruk olduğumuza. Ben değilim. İstediğimde çekip gitme, müdahale ettirmeme hakkı da bulsam kendimde birileri beni durdursun istiyorum.
Yürümekten yoruldum çünkü ben, artık "dur" desinler istiyorum.
Durdurmuyorlar.
Ben de dinlenmek için yazıyorum.
Delirmemek için.