Sunday, September 06, 2009

ne yürüdük sokaklarda yan yana
ne dolaştık avare
aynı yerde uyumadık uyanmadık
hiçbir gün hiçbir kere olmadı olamadı

hayat güzelmiş-miş

çiçek açarmış-mış
dünya dönermiş-miş
kuşlar uçarmış-mış
falan filan

ne güneşe uzandık yan yana

ne yağmurda ıslandık
bir vapura atlayıp bir sabah
hiç gittik mi bir yere

olmadı olamadı


hayat güzelmiş-miş

güneş doğarmış- mış
gemiler geçermiş-miş
yağmur yağarmış-mış

utanmadan

vicdansızlık, insani duyguların kaybı büyük bir marifetmiş...ne kadar çok acıtırsan o kadar az acırmışsın...umursamayacak, bencil olacakmışsın, o duvarları asla ama asla yıkmayacakmışsın. bu günlerde ayakta kalmanın tek yolu buymuş.
kalpler kırmışım istemeden, zorla, zoraki, kana kana, kanata kanata, kanırta kanırta...sonra kalbim kırılmış...öyle bir acıymış ki göğsüme yumruk gelmiş oturmuş. mesela yapılan iyilikler yüze tokat gibi vurulabilirmiş, düşene bir tekme daha vurmak bedava, hava, su, toprak, mutluluk hep paraylaymış. her şeyin bir bedeli varmış. ama dostlar varmış. dostlar hep bize kalmış. iyi ki de varlarmış.

bir küçük pastayla mutlu olabilen, uyku mahmurluğunda yalandan da olsa özrünü kabul edebilen, içini acıtmış olsan da "anladım...ben seni anladım..." diyebilen dostlar varmış. bir daha inanmalar yokmuş, satılığa çıkarılan gururlar, sözler olmayacakmış.

"you've hurt me. i don't love you anymore."

işte bu kadar basitmiş aslında herşey. o kapıyı çarptıktan sonra bir tüm gün gözyaşları daha fazla kesmesin nefesini diye uyumak varmış, annenin kokusunu içine çekebilmek yine, biricik olduğunu hissedebilmek. hatalarla büyüyoruz, kapıları çarpa çarpa, "bir daha asla" diye diye, daha fazla susmayı öğrenerek, daha fazla severek ama herşeyden ve herkesten daha çok layık olanları ayırt ederek o kıymetlileri severek.

siliyorum artık eskisinden çok daha kolay. bir film şeridi gibi geçermiş ya insanın zihninden ömrü ölürken, her sevgi, her sevgili -olmamış, olamamış olanlar en çok da- ölürken bende bir yerlerde elim artık 289392138 kere mouse a gidip gelmeden delete tuşuna bastıkça, kendimin duygularımın katili oldukça o hissettiğim her şey de gözümün önünden geçiveriyor. geçti ama...geçti içimde ne nefret ne kin ne üzüntü. boşluğun dahi olmadığı bir boşluk hissi bu, kuş gibi hafif, öyle kırılgan ama öyle özgür, öyle kanatlanmış, öyle kararlı.

"şimdi bir gün daha geçirmem gerek, sonra üzerine kimbilir daha kaç tanesi." diye düşünürken günler "gerçek" olanlar yanındaysa ne kadar kolay geçiyormuş. kenarlara kenarlara tutunuyor insan işte ilerlerken. gözlerimi silmem, saçlarımı toplamam gerek. birinin çalıştırması gerek beni, kırbaçla, geberterek. bu araftan koparıp fırlatması gerek. vazgeçmeme izin veridi.

hayatın bir yerine kondum, oracıkta tünedim düşündüm bir uzun gün boyunca sonra sildim tüm kötülükleri üstümden, kiri pası attım ,beni, düşüncelerimi, kalbimi, dostluklarımı kirleten ne varsa çitiledim iyice. ellenmekten rengim kaçmıştı, solmuştum, kendimi yeniden boyadım.

büyümek bu olsa gerek. daha kolay yıkılıyor kaleler ama daha kolay tamir oluyor herşey, tüm bu acı, hayal kırıklığı, şaşkınlık, hüsran bir nevi duck-tape oluyor zamanla.

sabret oku: ben bu silik, bulanık, belirsiz alemde, kesinliğim, keskinliğim, kapladığım ve karşılığı olmayan yer yüzünden duyduğum azapla gaza basacağım, frene değil.

hiç korkmuyorum.









1 comment:

konuşun bakalım: