Sunday, November 14, 2010


Aslında böyle olmamalı

Aşk derken içi acımamalı insanın. Hayır, aşk böyle olmamalı. Sabahın köründe kötü rüyalarla uyandırmamalı insanı, sürekli olmayan birinin hayaletiyle yaşatmamalı. Yarıştırmamalı. Olmaz, aşk böyle olmaz. Güne pişmanlık cümleleriyle uyandırmamalı. Köpeklerden korktuğu için kilometrelerce ötedeki bir insanın sesine ihtiyaç duyurmamalı, bu kadar aciz bırakmamalı. Tek istediğin sarılıp uyumakken geçmiş sevişmelerin çetelesini tutturmamalı, içini kemirenlerin hesabını sordurmamalı. Ekmek bıçağına kurtuluş olduğunu düşünerek hasretle baktırmamalı, ve onu eline alamayacak kadar cesaretsiz bıraktırmamalı insanı. Olmamalı ulan aşk böyle olmamalı!

Şimdi düşününce içki de böyle birşey olmamalı, söylemekten en çok korkulan cümleleri söyletmemeli, kendini bir kenara bırakıp çaresizce özelinin karıştırılmasına izin verdirmemeli, bu kadar acıtmamalı, bu kadar savunmasız bırakmamalı. Maskesini zırhını en giyinip kuşandığı anda insanı böyle çırılçıplak bırakmamalı. İnsan içtiği zaman en farkında olmadıklarını sevmeye başlamamalı. Göz kapakları artık aralanmayıncaya kadar ağlamamalı insan. Olmamalı, böyle içilmemeli.

Tek haneli rakamlarda uyanmamalı insan düşüncelere yenildiğinden, olmamalı, yapmamalı. Sesi bağırmaktan çatlayıncaya kadar sesli düşünmemeli, bu kadar sesli olmamalı. Etraftaki tüm sesleri susturacak bir suskunluğa da bürünmemeli, gururu boktan bir çöp poşetine sardırıp içini kusturmamalı, kanatmamalı bu kadar. Böyle olmamalı ya, başka biri olmaya "o" olmaya özendirmemeli.

Artık yazmaktan ölesiye korkarken ve üstelik yorgunluktan dizleri titrerken delirmemek için, yine yeni yeniden içmemek için, hatırlamak için, ve hatırlarken unutmak için sonsuza doğru yazdırmamalı. Büyüdüğünü sanırken ne kadar küçük ne kadar gelişmemiş olduğunu hatırlatmamalı. Yürüdüğün tüm yolları anlamsızlaştırıp tek bir adım bile katedemediğini göstermemeli, yaşananları silmeye çalışırken kalan tek izin kendisi olduğunu düşündürtmemeli. Bunu böyle yapmamalı.

Duvarlar tek bir adamın adını fısıldamamalı, böylesine teslim olunmamalı, senelerdir nefret ettiği bir göbeğe sahipken insan kilo verdiğine üzülmemeli, nedensiz yere küçülünmemeli. Ana rahmine dönüşe özlem duyulmamalı, kıvrılıp kıyıda köşede soğuk parkelerin üstünde yardım çığlığı atmamalı insan, bu kadar muhtaç olmamalı.

Aslında hiçbirşey bu kadar acıtmamalı, küçük çocuklarla konuşmaya hasret kalınmamalı, işi gücü bırakıp köhne bir parkta o çok korktuğu köpeklerle boğuşurken teselli aramamalı insan, gelmişine geçmişine küfüredip küçüle küçüle yok olacağı günü beklememeli, elleri titrerken satırlara umutsuzluk sığdırmamalı, yaşıtları gerçek dünyayla yüzleşirken bir hayalin peşinden dizleri yara bere içindeyken koşturmamalı insan.

Var gücüyle esnerken acıyacağından haberi bile olmadığı organlarını keşfetmemeli insan, beynini zorlayıp hatırlamaya çalıştıkça bir yastığa isimler takmamalı. Pis bir havluya anlamlar yüklememeli, çalılıkların arasına girip de işemeye başladığı her an yüzünde saçma bir gülümseme olmamalı.

Bir insan kuaförünün önünde sevişmiş olmamalı, saçları taranırken o camdan dışarıya bakıp aynı geceyi tekrar tekrar hatırlamamalı, hiç tanımadığı en yakın arkadaşlara dert anlatmaya çalışmamalı, yapmamalı ulan!Acıdan ölmek üzereyken "keşke ölsem de üzülse" dememeli, düşünmemeli.

Saçlarından hala sular süzülürken tekrar tekrar duşun altına atmamalı kendini insan, üşütmemeli. Adını bile duymadığı hastalıklara razı olup bu acının gitmesini dilememeli, laf anlatmaya çalışmamalı, fırsatları kaçırmamalı, "benim gibi ol" diye beddua etmemeli, dünya yüzünde bildiği en büyük kötülük kendisi olmamalı, hayatını bir bok çukuruna gömmemeli.

Aslında böyle olmamalı ulan, olmamalı!




No comments:

Post a Comment

konuşun bakalım: