crossword
kalabalığı sevmiyorum artık. önceleri yolda yürürken birilerinin dönüp bakmasını, sonra kahkahalarla bunu etrafıma anlatmayı severdim mesela. ya da güruh halinde oradan oraya koşturmayı, aynı hikayeyi defalarca bıkmak usanmak bilmeden farklı insanlara anlatmayı. ne kadar dingin, ne kadar durağan, o kadar hareketli diye düşünüyorum oysa şimdilerde. adını da "static movement" koydum bunun. hani bazı filmler vardır, yavaş çekime alıp sahne sahne hissederek, içinize çekerek seyretmek istersiniz. işte bazen aynen böyle hayatımın "pause" tuşuna basıp anı-anıları izlemek istiyorum yalnızca bir yabancı gibi.
mesela bir şehire, bilmediğim bir ülkeye gidip tek başına dolaşmak istiyorum. yabancılarla karşılaşmak, yabancıların arasına karışmak, ve bütün gece onların hikayelerini beynimde tek tek resmetmek ama kendimden onlara hiç bir iz bırakmamak istiyorum. çünkü ben kimde iz bırakmaya çalıştıysam şimdiye dek silindi gitti benliğim, onlarda bir bağıran, kendini sürekli ortaya atan ve gururunu soyunan kadın kaldı yalnızca.
dokunmak istiyorum, içinde olduğum, içimde olan hayatlara tek tek dokunmak, okşamak ve sesimin yankısını değil usulca parmak izlerimi bırakmak. ama bir türlü olmuyor, sanki şu meşhur pazar bulmacalarından birindeyim ve orta karede herşeyin çözüm noktası olacak olan harfi bir türlü bulamıyorum gibi.
bu bir ilk yazı ve anlatacak hikayelerim var diye buradayım, farkındayım ama ben artık ifade etmeye çabalamaktan,anlaşılmak istemekten, içimin her bir kelimesini tek tek hecelemekten yoruldum sanırım.
demem o ki...özellikle bazılarına...artık ben kaçıyorum. dan dun konuşmaları, "ama ben aslında..."ları, "ben şöyleyimdir..."leri bir kenara bırakıyorum.rengimi gördünüz nasılsa, bırakın biraz da kendini soldursun sizin anlatacaklarınızın bulanık suyunda.
biraz da siz anlatın,çabalayın artık...
kalabalığı sevmiyorum artık. önceleri yolda yürürken birilerinin dönüp bakmasını, sonra kahkahalarla bunu etrafıma anlatmayı severdim mesela. ya da güruh halinde oradan oraya koşturmayı, aynı hikayeyi defalarca bıkmak usanmak bilmeden farklı insanlara anlatmayı. ne kadar dingin, ne kadar durağan, o kadar hareketli diye düşünüyorum oysa şimdilerde. adını da "static movement" koydum bunun. hani bazı filmler vardır, yavaş çekime alıp sahne sahne hissederek, içinize çekerek seyretmek istersiniz. işte bazen aynen böyle hayatımın "pause" tuşuna basıp anı-anıları izlemek istiyorum yalnızca bir yabancı gibi.
mesela bir şehire, bilmediğim bir ülkeye gidip tek başına dolaşmak istiyorum. yabancılarla karşılaşmak, yabancıların arasına karışmak, ve bütün gece onların hikayelerini beynimde tek tek resmetmek ama kendimden onlara hiç bir iz bırakmamak istiyorum. çünkü ben kimde iz bırakmaya çalıştıysam şimdiye dek silindi gitti benliğim, onlarda bir bağıran, kendini sürekli ortaya atan ve gururunu soyunan kadın kaldı yalnızca.
dokunmak istiyorum, içinde olduğum, içimde olan hayatlara tek tek dokunmak, okşamak ve sesimin yankısını değil usulca parmak izlerimi bırakmak. ama bir türlü olmuyor, sanki şu meşhur pazar bulmacalarından birindeyim ve orta karede herşeyin çözüm noktası olacak olan harfi bir türlü bulamıyorum gibi.
bu bir ilk yazı ve anlatacak hikayelerim var diye buradayım, farkındayım ama ben artık ifade etmeye çabalamaktan,anlaşılmak istemekten, içimin her bir kelimesini tek tek hecelemekten yoruldum sanırım.
demem o ki...özellikle bazılarına...artık ben kaçıyorum. dan dun konuşmaları, "ama ben aslında..."ları, "ben şöyleyimdir..."leri bir kenara bırakıyorum.rengimi gördünüz nasılsa, bırakın biraz da kendini soldursun sizin anlatacaklarınızın bulanık suyunda.
biraz da siz anlatın,çabalayın artık...
olur mu?
No comments:
Post a Comment
konuşun bakalım: