Thursday, August 27, 2009

To All It May Concern;

Ben böyle olmadan, hani içine melankoli kaçmadan daha doğrusu bunu dışarıya yansıtmayı bu kadar cesurca beceren bir insan olmadan önce oldukça alelade ve hatta mizahi bir dille yazabiliyordum. Bunu yapabiliyordum evet. Sonra ben büyüdüm ve kirlendi dünyam...

Yaftalar...Hepimizin üzerine yapışan yaftalar ve etiketlerden ibaret hayatlarımız, yaratıcısı Yaratıcı, oyuncuları kendimiz olan koca bir reklam kampanyasının içindeyiz yani ömür el verdiği müddetçe. Binbir kadın var oysa benim içimde, ki bu yalnızca Elif Şafak'ın Siyah Süt'ünden sonra ayırdına vardığım bir şey de değil. Ya da Ayşe Arman'ın son yazılarından birinden sonra.

Kadınım ben, kadınlığı en olması gereken gibi, en açık yürekliliğiyle kadınca yaşamaya çalışanlarından. Yani ağlayan, zırlayan, bazen obsesyon bazen kapris yapan, seven, sevişen, çok konuşan, kendini ispatlamak zorunda olmaktan nefret eden ama yine de bu ülkede yaşadığı için kendini sürekli ispatlamaya çabalayan bir kadın. Sonra kız çocuğuyum, hatalarıyla, düşüp kalkan, kanatan kendini, ama içindeki umudu, sevinci hepsine rağmen yitirmeyen. 'Aaaa o kadar değerli yazarımız var ki ben yazar müsveddesi bile olamam' diyemeyeceğim; hissettiğim, yaşadığım, ta içimde duyumsadığım kadarıyla yazarım. Yazamayınca nefes alamaz, kendini bir türlü sakinleştiremez olan, ama yazabilmek için de nefes alamamaya sakinleşememeye ihtiyaç duyanlarından. Öğrencilik-evlatlık-sevgililik ise yalnızca geçici kavramlar benim için. Bugün buradaysam, meyan okuyorsam herkese ve herşeye bu üç 'titr'dir esas beni ben yapan.

İşte bu yüzden kategorize etmeyin beni, her sevişmek dediğimde, ve hatta zaman zaman sevişmelerimden bahsettiğimde 'orospu', her karardığında buraya yazdıklarımın içeriği 'depresif', her sevdiğimde gerçekten çocukça ve anlaşılmaz hislerle 'takıntılı', her içtiğmde kendimi o sonsuz başdönmesine koyverdiğimde 'ayyaş' demeyin. O samimiyetsiz tavırlarınızla beni anlıyormuş gibi hiç yapmayın hele. Anlaşılmamak gibi bir derdim amacım yok; ancak kimsenin kimseyi anlamadığını çabalasa bile bunu başaramadığını bilecek denli büyüdüm ben.

'Yazılar yazan kadınla tanışmak görüşmek isterim bir gün...' demeyin mesela, o kadın ben değil, benim bir parçam yalnızca. Canınızı sıktım diye ya da bir günlük beni silip atmayın, buzlu camların ardına yerleştirmeyin, o hırçın, o delişmen, o anlayışsız kadın da bütünün tümleyenlerinden başka birşey değil.

Eğer kıyısından köşesinden ilgi alanınıza giriyor, tanıma isteği uyandırıyorsa bu kadın --ki hiç kimse buna zorunlu değildir-- emin olun içime girmenize izin verir, her yönümü göstermeye çalışırım, kabul etmeniz ya da takdir etmeniz değil beklediğim, yalnızca biraz gözlem, biraz hayalgücü yeterli istediğimi başarabilmek için.

Eğer bu çok zorsa, diğer türlüsü sizin acımasız, spontane, yaftalayan ya da adıhernehaltsa hallerinize daha fazla uyuyorsa varsın biriniz gidin evde yazdıklarımı okuyup kendinizce mastürbasyon -ki bu zihinsel de fiziksel de olabilir- yapın, diğeriniz 'gece içmek için' dışında çağırmayıp yüzeyselliğinize ortak edin, bir ötekiniz dünyanın ne kadar zor, çetrefilli ve boktan olduğundan dem vururken aklınıza yalnızca beni getirin, bir diğeriniz tüm kininizi, kavganızı, kadınlara dair genellemelerinizi, sorunlarınızı, sorularınızı benim üstüme yıkın. Bunların hiç biri beni şaşırtmaz da sinirlendirmez de, çünkü biliyorum ki en nihayetinde reklam kampanyaları da hedef kitlenin anlayışına göre değişiklik gösteren, görece pazarlama taktiklerindendir.

Sizden tek ricam beni anladığınızı, çözdüğünüzü, tamamen tanıdığınızı iddia etmeyin. Bunu gerçekten başaranlar olursa eğer -ki azınlıktalar ama varlar- emin olun dillendirmeye gerek kalmadan farkındalık yaratacaklardır.

Eğer -aranızdan bazıları için geçerli bu- tüm bunlara rağmen vazgeçemiyorsam, nadiren yaptığım bir şeyi yapıp kendimi göstermeye, tüm renkleriyle içimdeki o gökkuşağından paleti sizin dünyanızın duvarlarına yansıtmaya çalışıyorsam değerinizi bilin, hayran olduğum vicdanınıza ve insanlığınıza yakışır bir şekilde giderken en azından hoşçakal deyin...

No comments:

Post a Comment

konuşun bakalım: